10 Temmuz 2010 Cumartesi

Fotoğraf Sevdası 10



Doğal ve yapay yan yana aynı karede !..

11 Mayıs 2010 Salı

Fotoğraf Sevdası 9



Hep kuş bakışı dedik yukarıdan baktık, hiç aklımıza gelmedi kuşların yerden yukarı bakışları !? Neden yukarılara çıkıp aşağılara baktıklarını anlamadık !?

29 Nisan 2010 Perşembe

Fotoğraf Sevdası 8



Hayatın yansıması, suyun üzerinde yansıyan gökyüzü masali. Uzak ama bir o kadar yakın, gerçek ama bir o kadar sahte... Uzak olan ne, yakın olan ne, gerçek olan ne, sahte olan ne ? Cevabını bilen var mı yada merak edip arayan ? pekala bulan var mı? yada ne aradağını bilen var mı ?

22 Nisan 2010 Perşembe

Fotoğraf Sevdası 7



Baharın ve de özellikle yeni aşkların habercisi papatyalar. Seviyor, sevmiyor...

Fotoğraf Sevdası 6



Ayva çiçek açmış, yaz mı gelecek , gönül bu sevda dan vaz mı geçecek.

Sonbaharda hayata tutunma mücadelesi veren ,düşmemek için çırpınan yapraklar, ilkbaharın gelmesiyle yeniden yeşermeye başladı. Doğa uyanıyor, sorgusuz, hesapsız açıp yapraklarını meyve vermek üzere , kıymetini bilmeselerde insanlara sunacak. Karşılıksız olarak...

4 Nisan 2010 Pazar

Fotoğraf Sevdası 5

Hayata tutunmaya çalışanlar gibi yada onlara bakıp (su damlacıklarına) gerçekten tutunmak nasıl olur görmek. Mücaedele etmek sonuna kadar. Ne yazık bazılarımız yapamıyor bunu.

20 Mart 2010 Cumartesi

18.Mart Çanakkale Zaferi

Cumhuriyet'in ilanından sonra İstanbul'da bir resepsiyon verilir.
Tüm dünya ülkelerinin elçileri ve ateşeleri de davet edilir. Davet güzel bir şekilde devam etmektedir fakat İngiliz ateşesi olan binbaşınin bakışları Mustafa Kemal'in gözünden kaçmaz.
Bütün davet boyunca kendisine dik dik bakmıştır ve bakmaya devam etmektedir. Ne olduğunu öğrenmek için yaverini gönderir.
Yaver Mustafa Kemal'e şöyle der:
- Paşam ,kendisine neden ters bir tavır takındığıni sordum, o da bana Mustafa Kemal'in Çanakkale'de babasını öldürdüğünü söyledi.
Bunun üzerine Mustafa Kemal şöyle der:
- Git sor bakalım babasının Çanakkale'de ne işi varmış ?

24 Şubat 2010 Çarşamba

16 Ocak 2010 Cumartesi

Fotoğraf Sevdası 3


Bu resim üzerine ne yazsam acaba diye düşündüm... sonra dedim ki kendi kendime "bu resimde öylesine, güzel olduğu için güzellikleri çağırıştırsın."

13 Ocak 2010 Çarşamba

Papatya ve Kelebek

Papatya ve Kelebek

Günlerden bir gün, evrenin bir noktasında, küçük bir tırtıl gözlerini hayata açmış.

Doğal içgüdüleri ile hemen beslenmeye başlamış. Ne bulursa yemiş. Bir süre sonra, yeterince büyüdüğünde, kendine güvenli bir yer bulup, bir koza örmeye başlamış. Bu kozanın içinde geçirdiği uzunca bir sürenin sonunda da, rengarenk kanatlı bir kelebek olup çıkmış.

Minik kelebek, uçabiliyor olmanın da verdiği mutlulukla uçmaya başlamış. Dağlar tepeler aşmış, ormanın her yerini dolaşmış. Derken bir vadiye gelmiş. Rengarenk çiçeklerin bulunduğu bir vadiye. Etrafına şaşkın şaşkın bakarken, vadinin öbür ucunda bir papatya görmüş. Bir anda afallamış. Ne düşüneceğini, ne yapacağını bilememiş. içinden “Ne muhteşem bir çiçek” diye geçirmiş. Ve vakit kaybetmeden yüzlerce renkli, hoş kokulu çiçeğin üzerinden geçip doğruca onun yanında almış soluğu.

“Merhaba” demiş papatyaya, “sizi uzaktan gördüm ve yanınıza gelmek istedim.”. Nazlı papatya şöyle bir bakmış konuğuna ve “Merhaba” demiş, “ben de yalnızlıktan sıkılmıştım zaten.” Ve konuşmaya başlamışlar. Kelebek ona hayat hikayesini, nerede dünyaya geldiğini, geçtiği ormanı, tepeleri anlatmış.

Papatya da ona kendinden bahsetmiş. Birbirlerinden gerçekten hoşlanmışlar. Kelebek bütün zamanını papatyayla geçirmiş. Gece olunca beraber yıldızları ve ateş böceklerinin danslarını seyretmişler. Gündüz olunca kelebek, kanatlarıyla papatyayı güneşin yakıcı ışınlarından korumuş. Minik kelebek papatyayı çok sevmiş. O kadar çok sevmiş ki, bir türlü onun yanından ayrılamamış. Papatyanın da onu sevip sevmediğini merak ediyormuş. Ama cesaret edip de bunu papatyaya söyleyememiş bir türlü. Onu kırmaktan, incitmekten, bu yüzden kaybetmekten korkmuş. Papatya da kelebeği çok sevmiş ama o da bir türlü söyleyememiş sevgisini. Duygularının karşılığının olmayacağından, bu yüzden kelebeği kaybedeceğinden korkmuş. Böylece iki sevgili yan yana ama sevgilerini paylaşmadan sürekli sohbet etmişler.

Böylece saatler saatleri kovalamış. Günler geçip de, kelebek artık zamanı kalmadığını, gücünün tükendiğini anlayınca, papatyaya dönmüş ve; “Üzgünüm ama senden ayrılmam gerekecek” demiş. Papatya buna bir anlam verememiş. “Neden” demiş. “Yoksa benim yanımda mutsuz musun?”. “Hayır” demiş kelebek. “Bilakis, sen benim hayatıma anlam kattın. Fakat biz kelebeklerin ömrü sadece üç gündür. Ve ben de ömrümü tamamladım. Artık kelebeklerin hiç ölmediği bir yere gitmeliyim.”

Papatya bu duruma çok üzülmüş ama yapacak bir şey yokmuş zaten. Kelebek artık hiç gücünün kalmadığını, daha fazla tutunamayacağını fark ettiğinde, son bir gayretle papatyaya “Sevi seviyorum” diyebilmiş ancak. Papatya donakalmış. Sadece “Bende…” diyebilmiş kelebeğin arkasından. Ardından da gözyaşlarına boğulmuş.

İçinden “Keşke onun da beni sevdiğini bilseydim. Keşke onu sevdiğimi söyleyebilseydim.” diye geçirmiş. Papatya, sevdiğinin onu sevdiğini bilmeden geçirdiği günlerin acısına dayanamamış. Bir süre sonra yaprakları önce solmuş, sonra da dökülmeye başlamış. Her düşen yaprakta papatya, “seviyormuş” diye geçirmiş içinden.

İşte o günden beri, bunu bilen aşıklar, sevgililerine soramadıklarını hep papatyalara sormuş:
“Seviyor mu, sevmiyor mu?”…